28 Haziran 2007 Perşembe

Farzı ödemeye pot kırmak diyenler


Sual: Bir profesör der ki: "Farz borcu olanın nafileleri kabul olmaz hadisini esas alıp, sünnet yerine kaza kılanın, farzı kazaya bıraktığı için özür dilemesi gerekirken, sünnet kılmayıp kaza kılması tekrar suç işlemek ve pot kırmaktır.


"Bir başka profesörümüz de der ki:"Farz namazlarını terk ederek bir edepsizlik işleyen kimse, sünneti bırakıp farz kılarsa, ikinci edepsizliği işlemiş olur."Bu profesörlere verilecek cevabınız var mıdır?


CEVAP

Birinci profesörü şahsen tanıyorum, İbni Teymiyecidir. İbni Teymiye’ye göre, farz namaz kaza edilmez. Bu profesör de aynı fikirde olduğunu bizzat bana söyledi. Özür dilemek demek, farz borcunu ödemeye başlamak demektir. Farz borcunu ödemeye çalışmayan nasıl özür dileyecek ki? Sünnet kılarsa farz borcu tehir edilmiş olacak. Bir an önce kaza edilmesi gereken şeyi tehir etmek özür dilemek midir, yoka farza önem vermemek midir?İkinci profesörü de tanıyorum. Dikkat edin, farzı terk etmeye edepsizlik diyor, haram demiyor. Sünnetle farzı aynı kefeye koyuyor. Halbuki ikinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:(Elbette nafilenin kıymeti, farzın kıymeti yanında hiç gibidir. Okyanus yanında, bir damla kadar bile değildir. Sünnet de, farzın yanında, okyanus yanındaki bir damla su gibidir.) [Müjdeci Mektublar m.260] Devamı

KUL HAKKI

Allah lafzı


Hazret-i Ömer vefâtından birkaç gün önce yakınlarını toplayıp sorar:
- Bende hanginizin hakkı var ise, söyleyin de ödeyeyim!..
Herkes şaşırır ve derler ki:
- Ne hakkımız olabilir ki?
Fakat Hazret-i Ömer’in kölesi olan Mugiyre, ortaya çıkarak cevap verir:
- Benim var efendim! Bir zaman hiçbir kabahatim yok iken, kulağımı çekmiştiniz.
- Haydi gel, sen de benim kulağımı çek!..
Orada bulunanlar itirazda bulunurlar. Fakat Hazret-i Ömer, derhal mâni olur:
- Gel!.. Gel!.. Çek kulağımı!..
Kulağını uzatır. Hazret-i Mugiyre, kulağını okşar gibi çekip bırakır.
O zaman merakla, Hazret-i Ömer sorar:
- Neden daha kuvvetli çekmezsin ey Mugiyre?
O da şöyle cevap verir:
- Korkuyorum ki, ben daha fazla çekersem, bu sefer de ben sana borçlu olurum!

25 Haziran 2007 Pazartesi

İMÂM-I ŞÂFİÎ



İMÂM-I ŞÂFİÎ
İmâm-ı Şâfiî hazretleri küçükken çektiği sıkıntıları şöyle anlatıyor:
“Küçük yaşta Kur’ân-ı kerîm ezberledim. Daha sonra devamlı olarak, Mescid-i Harâma gidip; fıkıh ve hadîs âlimlerinden çok istifâdeler ettim. Fakat o kadar fakir idik ki; bir yaprak kâğıt bile alamıyordum! Derslerimi daha çok kemik parçalarına yazardım!..” • • •
İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin annesi, Hazret-i Ali’nin torunlarından ve çok zâhide bir Müslümandı... Çok güvenilir olduğu için, herkes emânetlerini getirip ona bırakırlardı!
Birgün, iki kişi gelip; bohça içinde kıymetli bir elbise verdiler ve şu ricada bulundular:
- İkimiz birlikte gelmeyince bu bohçayı kimseye teslim etmeyin!
Bir müddet sonra, bunlardan biri gelip bohçayı istedi. Teslim şartını unutan annesi, bohçayı ona verdi.
Aradan bir zaman daha geçince, diğer arkadaşı da yalnız başına gelip, bohçayı istedi. Annesi, çok şaşırdı. Teslim ederken ikisi birden gelmeyince bohçayı vermeyeceğini hatırladı. Gelen ikinci kişi ise: “Arkadaşıma yalnız olarak niçin teslim ettiniz?” diye şikâyete başladı. Bu hâlde annesi zor durumda kaldı.
Tam o sırada okuldan dönen küçük oğlu Şâfiî, annesini üzgün görünce sebebini sordu. O da şikâyetçiyi göstererek; durumu ona anlattı.
Hiç düşünmeden adama dönen Şâfiî hazretleri, ciddiyetle adama dedi ki:
- Size bohçayı teslim etmemiz için; şart koştuğunuz gibi, diğer arkadaşınızı da bulup getirin! O zaman emânetinizi bizden isteyebilirsiniz!..
Adam, ne söyleyeceğini şaşırdı ve oradan sesizce uzaklaşıp gitti. turktakvim

22 Haziran 2007 Cuma

İlim ehlinin söz birliği


İsmail Hakkı Bursevi hazretleri, Ruh-ul-beyan tefsirinde özetle diyor ki:Enam suresinin 160. âyetinde, (Bir iyilik yapana on katı sevap verilir; bir kötülük ise ancak misli ile [bire bir] cezalandırılır; kimseye haksızlık yapılmaz) buyuruluyor. Bu, Allahü teâlânın Müslümanlara bir lütfudur. Gayri Müslimlerin iyiliklerine sevap verilmez. Onlara, önce iman etmek farzdır. İmansız olarak yapılan iyiliğin ahirette faydası olmaz.


Regaib ameller, revatib amellerden efdal değildir. [Nafileler revatib ve regaib olarak ikiye ayrılır. Revatib, farzlardan önce veya sonra kılınan sünnetlerdir. Regaib ise duha, evvabin ve teheccüd gibi diğer nafilelerdir.] Mesela hadis-i şerifte, (12 rekat kuşluk namazı kılana Allahü teâlâ Cennette altından köşk ihsan eder) buyuruluyor. Halbuki öğlenin sünneti kuşluk namazından üstündür. Yine hadis-i şerifte, (Akşamla yatsı arasında altı rekat [evvabin] kılana Allahü teâlâ 12 yıllık ibadet yazar) buyuruluyor. Halbuki akşam namazının sünneti ondan daha faziletlidir. Böyle örnekler çoktur. Regaib nafilelerin ecirleri, sevapları bildirilmemiş olan revatib sünnetlerden efdal değildir. Devamı

17 Haziran 2007 Pazar

Ağaca Asılan Zekat Parası


Ecdadımızın Silinmez izleri


ANA-BABANIN SEKSEN HAKKI


Sual: Ana-baba hakları nelerdir?
CEVAP: İmam-ı Nesefi hazretleri bildiriyor ki:
Ana-babanın evladı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefatından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalble, onu da para iledir.
Bedenle olan hakları:
1- Hizmet ederek rızalarını almak. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur.) [İslam Ahlakı]
(Ana-babasını dine uygun hizmetleriyle razı eden, Allah’ı razı etmiş olur, onları gazaplandıran, Allah’ı gazaplandırmış olur.) [İbni Neccar]
(Ana-babası, yanında ihtiyarladığı halde, [rızalarını alamayıp] Cenneti kazanamayanın burnu sürtsün.) [Tirmizi]
Hasan-ı Basri hazretleri, Kâbe’yi tavaf ederken sırtında yük olan bir zat görüp der ki:
- Niçin yükle tavaf ediyorsun?
- Bu yük değil, babamdır. Bunu Şamdan yedi defa getirip tavaf ettim. Çünkü, bana dinimi, imanımı öğretti. Beni İslam ahlakı ile yetiştirdi.
- Kıyamete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur.
Ana-babaya hizmette kusur etmemelidir. Hz. İbni Abbas, "Ana-babana karşı, kusurlu, güçsüz, aşağı bir kölenin, sert, kaba efendisine karşı bulunduğu hal üzere ol!" buyurdu.
Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Anneye yapılan iyiliğin ecri iki mislidir.) [İ.Gazali]
(Önce annene, sonra babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et!) [Nesai]
(Veysel Karani’nin kavuştuğu bütün ihsan ve dereceler, anasına yaptığı iyilik sebebiyledir.) [R.Nasıhin]
(Ya Resulallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem caiz midir?) diye sorana, (Evet, annene iyilik ve ihsanda bulun!) buyuruldu. (Ebu Davud)
Her Peygamber, kendi annesinden de üstündür. Buna rağmen, Peygamberler de, annelerine hürmet ve hizmet etmişlerdir.
Kâfir olan ana-babaya hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyaretlerine gitmek gerekir. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyaretlerine gidilmez. (Bezzâziyye)
Hz. Musa, Cennetteki komşusunun kim olduğunu Hak teâlâdan sorup öğrendikten sonra yanına gider. Bu bir kasaptır. Kasap, bir parça et pişirir. Asılı zenbili aşağı alır, çok zayıf bir kadına et ve su verir. Üstünü başını temizleyip, zenbile koyar. Kasap, (Bu annemdir. Yaşlanıp bu hale girdi; sabah-akşam böyle bakarım) der. Kasabın annesinin, (Ya Rabbi oğlumu Cennette Musa aleyhisselama komşu eyle) dediğini Hz. Musa da işitir. Kasaba, (Müjde, Allahü teâlâ, seni Musa aleyhisselama komşu etti) buyurur. (Şir’a)
2- İyilik etmek. Ana-babaya iyilik ve ihsan, evlada farzdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasına iyilik eden evlat, Peygamberlerle beraber Cennete girer.) [İ.Rafii]
(Ana-babasına iyilik edenin ömrü uzun, rızkı bereketli olur.) [İ.Ahmed]
(En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babaya ihsan, bedbahtlığı saadete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur.) [Ebu Nuaym]
(Ana-babanıza ihsan ederseniz, çocuklarınız da size ihsan eder.) [Taberani]
(Sen de malın da babana aittir.) [İbni Mace]
3- Asi olmamak, karşı gelmemek. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ana-babaya karşı gelmek büyük günahtır.) [Buhari]
(Ana-babasına asi olan Cennete giremez.) [Nesai]
(Ana-babasına karşı gelenin ömrü bereketsiz ve kısa olur.) [İslam Ahlakı]
İmanı olanlardan Cehennemden en sonra çıkacak olanlar, Allahü teâlânın yolunda olan ana-babasının İslamiyet’e uygun olan emirlerine asi olanlardır.
Ana-babanın ve hiç kimsenin, dine uymayan emri yapılmaz. Fakat, ana-babaya, yine tatlı söylemek, onları incitmemek gerekir.
Ana-baba kâfir ise, onları kiliseden, meyhaneden, sırtta taşıyarak bile, geri getirmek gerekir. Fakat, oralara götürmek gerekmez.
Ana-baba zalim de olsa, onlara karşı gelmek, onlarla sert konuşmak caiz değildir.
(Anam-babam çok şefkatsiz, onlara nasıl itaat edeyim) diyen bir kimseye, Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Anan seni 9 ay karnında gezdirdi. 2 yıl emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmete katlandı. İdare ve maişetini temin etti. Sana dinini, imanını öğretti. Seni islam terbiyesi ile büyüttü. Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?) [Ey Oğul İlmihali]
(Ya Resulallah, yaşlı anama elimle yedirip içiririm. Abdestini aldırır, sırtımda taşırım. Hakkını ödemiş olur muyum) diye soran kişiye buyurdu ki:
(Hayır yüzde birini bile ödemiş olamazsın. O sana, yaşaman için hizmet ediyordu, sen ise, ölümünü bekleyerek hizmet ediyorsun. Ancak Allahü teâlâ, bu az iyiliğine karşılık çok sevap ihsan eder.) [R.Nasıhin]
Bir zat, (Ya Resulallah, ana-baba, evladına zulmetse de rızalarını almayan Cehenneme girer mi) diye sorunca, cevaben 3 defa (Evet zulmetseler de rızalarını almayan Cehenneme girer) buyurdu. (Beyheki)
Şu halde ana-baba zalim olup, evlada zulmetseler de, günah işlemeyi emretseler de, yine onları üzmemeye, küstürmemeye çalışmalıdır! Günah olan emirleri yapılmaz ama, yine de onları üzücü söz söylemek caiz olmaz.
Ana-baba kötü bile olsa, yine onlarla iyi geçinmelidir! Ziyaretlerini terk etmek büyük günahtır. Hiç olmazsa, selam göndererek, tatlı mektup yazarak, telefon ederek, bu günahtan kurtulmalıdır!
Kur'an-ı kerimde 3 şey, 3 şeyle beraber bildirildi. Biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz. Peygambere itaat edilmezse, Allah’a itaat edilmiş olmaz. Ana-babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz. Malın zekatı verilmedikçe, namazlar kabul olmaz. (Tefsir-i Mugni)
4- İtaat etmek, karşı gelmemek, günah olmayan emirlerini yapmak.
Hz. Musa, Allahü teâlâdan 9 defa nasihat istedi. Hepsinde de, ana-babaya itaat etmesi emrolundu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ana-babaya itaat, Allah’a itaattir, onlara asi olmak, Allah’a asi olmaktır.) [Taberani]
Babasına asi gelen, çocuğundan mürüvvet göremez, muradına kavuşamaz, ailesi ile geçinemez, evinin tadı bozulur. (Şir’a)
5- Sert bakmamak, şefkatle, sevgi ile bakmak. Ana-babasına şefkat ve sevgi ile bir defa baksa, kabul edilmiş bir hac sevabına kavuşur.
Peygamber efendimiz (Ana-babanın yüzüne merhametle bakana, hac ve umre sevabı yazılır) buyurunca, (Günde bin defa bakarsa da böyle midir?) denildi. Cevaben buyurdu ki:
(Günde yüzbin defa baksa da...) [R.Nasıhin]
Yine buyurdu ki:
(Ana-babanın yüzüne sevgi ile bakmak ibadettir.) [Ebu Nuaym]
6- Üzmemek, incitmemek, rızalarını kazanmak. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rabbin rızası, ana-babanın rızasında, gazabı da, ana-babanın gazabındadır.) [Buhari]
(Ana-babasının rızasını alan mümine Cennetten iki kapı, üzene de Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyheki]
(Ana-babasını razı eden mümin, ne yaparsa yapsın Cehenneme girmez, inciten de Cennete girmez.) [Şir’a]
(Hak teâlâ, bazı günahların cezasını kıyamete kadar geciktirir. Ana-babaya isyan bundan müstesnadır.) [Hakim]
Ana-babayı üzmek, onlara eziyet etmek büyük günahtır. Ana-babanın veya hiç kimsenin günah olan emirleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde haram karışığı olduğu şüpheli olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evladını zorlasa, evladın o yemekten yemesi gerekir. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera, ana-babanın rızasını almak ise vaciptir. Fakat gayrı meşru emirleri dinlenmez. Mesela onlar, (İçki iç, namaz kılma, yoksa senden razı olmayız) deseler de, haram olan şeyler yapılmaz. Çünkü (Halıka isyan olan işte, kula itaat edilmez) emri vardır. Hak teâlâ buyuruyor ki:
(Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.) [Ankebut 8]
Ana-babası günah işleyen çocuk, bunlara bir defa nasihat eder. Kabul etmezlerse, susar. Onlara dua eder.
7- İzinsiz sefere gitmemek.
Hacca giderken, muhtaç olmayan ana-babadan izin almak sünnettir.
Ana-baba muhtaç ise, izinsiz gitmek haramdır. Ana-babası muhtaç olmayan, onlardan izinsiz farz olan hacca gidebilir. Fakat nafile olan hacca izinsiz gidemez. (Redd-ül Muhtar)
Cihad için izin isteyen birine Peygamber efendimiz, ana-babasının sağ olduğunu öğrenince, (Burada kal, onlara hizmet et, onlara hizmet cihaddır.) (Buhari)
Cihada gitmek için gelen başka birisine de buyurdu ki:
(Annenin yanından ayrılma! Cennet onun ayağı altındadır.) [Nesai]
Biri de, hicret etmek için gelip, (Ya Resulallah, ana-babamı ağlatarak geldim) dedi. Peygamberimiz, bu duruma üzülerek buyurdu ki:
(Hemen git, onları ağlattığın gibi güldür!) [Ebu Davud]
Ana-babayı ziyaret etmemek büyük günahtır. Hiç olmazsa, selam göndererek, tatlı mektup yazarak bu günahlardan kurtulmalıdır.
8- Saygıda, hürmette kusur etmemek. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Büyüğünü saymayan bizden değildir.) [Tirmizi]
Onları görünce ayağa kalkmak, yanlarına gitmek, onlar oturuncaya kadar ayakta durmak, izinsiz oturmamak gerekir. Otururken edepli oturmalı, ayağını uzatarak oturmamalı, bacak bacak üstüne atmamalıdır. Onlar bana bir şey demiyor diye bunları ihmal etmemelidir.
9- Onlarla yolda giderken, arkalarından gitmek. Zaruretsiz önlerinde yürümemek.
10- Çağırınca, hemen kalkıp yanlarına gitmek, buyurun demek. Ana-baba çağırınca, farz namazı bozmak caiz olur ise de, ihtiyaç yoksa, bozmamalıdır. Sünnetler bozulur. Hak teâlâ, buyurdu ki:
(Ya Musa, benim indimde çok ağır ve büyük bir günah vardır ki, o da, ana-baba evladını çağırınca, emrine uymamasıdır.) [İslam Ahlakı]
Dil ile olan hakları:
1- Yumuşak söylemek, tevazu etmek. Öf bile dememek. Hak teâlâ buyuruyor ki:
(Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.) [Ahkaf 15]
(Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme; ağır söz söyleme, onlarla yumuşak ve tatlı konuş, onlara acı, tevazu kanadını gerip "Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et" diye dua et.) [İsra 23, 24]
Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
(Âlim bir evladın ana-babası kâfir olsa, kuyudan su çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o da birkaç kova çektikten sonra öf dese, bu sebeple bütün amellerinin sevabı yok olur.)
2- Konuşurken sesini, onların sesinden yüksek çıkarmamak.
3- Yanlarında çok konuşmamak, edebi aşmamak. Ana-baba bildiği şeyleri de anlatsa, yine aynı şeyler mi dememek. Hiç duymamış gibi can kulağı ile dinlemek.
4- Kaba, dokunaklı ve argo söz söylememek. Mesela iki kardeşi olan biri, öteki kardeşini kastedip (Oğlun şunu yaptı. Ben yapsam kıyameti koparırdınız) veya (Anne torunu tepene çıkartıyor, çok şımartıyorsun. Söz dinletemiyoruz) gibi sözlerle ana-babayı üzmemelidir. Çocuklarını ana-babanın yanında dövmemeli, azarlamamalıdır. Böyle şeyler ana-babayı üzer.
5- Hanımını onlardan üstün tutmamak. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hanımını anasından üstün tutana lanet olsun! Onun farz ve diğer ibadetleri kabul olmaz.) [Şir’a]
6- İsimleri ile çağırmamak, sözlerini kesmemek, sözlerinin arasına girmemek. Bilgiçlik taslamamak. Ana-baba yanlış da söylese, öyle değil diyerek itiraz etmemek.
7- Ana-babanın arasını açacak söz ve hareketlerden uzak durmak. Ana-baba ile oğul veya kızın arasını açacak işlerden uzak durmak. Gelinleri, ana-baba ile oğullarının arasını açacak sözlerden uzak tutmalıdır. Peygamber efendimiz, (Ana ile oğulun arasını açana lanet olsun) buyurmuştur. (Gunye)
8- Konuşurken, yap, yapma gibi ifadeler kullanmamak. Yapar mısın gibi ricada bulunmalıdır.
9- Hayır dualarını almak. Ana-baba duasını ganimet bilmek. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Üç kişinin duası kabul olur. Ana-baba, mazlum ve misafirin duası.) [Tirmizi]
(Ana-babanın duası, ilahi hicaba ulaşır, duaları kabul olur.) [İbni Mace]
10- Beddualarını almamak. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın çocuğuna ve mazlumun zalime olan bedduaları, reddolmaz.) [Tirmizi]
(Kendinize, evladınıza ve malınıza beddua etmeyin! Duaların kabul olduğu bir saate rastlar da bedduanız kabul olur.) [Müslim]
Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terk edip, derhal ana-babanın emrine koş! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen bir şey söyleme! Ananın-babanın duasını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış! Bu işini beğenmeyip sana gücenmelerinden ve beddua etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazaplarını teskin et! Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Çünkü senin saadet ve felaketin, onların kalblerinden doğan sözdedir. Anan-baban hasta ise, ihtiyar ise, onlara yardım et! Saadetini onlardan alacağın hayır duada bil! Eğer onları incitip, beddualarını alırsan, dünya ve ahiretin harap olur. Atılan ok tekrar geri yaya gelmez. Onlar hayatta iken, kıymetini bil!
Kalb ile olan hakları:
1- Acımak, merhamet etmek. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Merhamet etmeyene, merhamet edilmez, acımayana acınmaz.) [Müslim]
2- Sevmek. Her fırsatta ana-babanın ellerini öpmeli, sevdiğini hissettirmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Annesinin ayağını öpen, Cennetin eşiğini öpmüş olur.) [Şir’a]
3- Sevinçlerine sevinmek. Bir şeye sevinince, (Ne iyi olmuş, hayırlı olsun) gibi sözlerle memnuniyetini bildirmelidir.
4- Üzüntülerine üzülmek, dertleri ile hemdert olmak. Bir şeye üzülmüşlerse, (Geçmiş olsun) diyerek ilgilendiğini, üzüldüğünü bildirmeye çalışmalıdır.
5- Çok söylemelerinden incinmemek. İncinse bile, kesinlikle incindiğini hissettirmemek.
6- Sitem ve cefalarına kızmamak. Sözlerini hiç duymamış gibi hareket etmek.
7- Onlardan razı olmak. Ne yapıp yapmalı, onların rızalarını almaya çalışmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allah’ın rızası ana-babanın rızasındadır.) [R.Nasihin]
8- İncitmekten çok korkmak. İsra suresinin 23. âyet-i kerimesinde ana-babaya iyi davranmak, onlara yumuşak ve tatlı söylemek emredilmektedir. Gaflete düşüp ana-babanın kalbini kırarsan, derhal rızalarını almaya çalış, yalvar ve ne yaparsan yap, onların gönlünü al!
9- Nazlanmamak. Aksine onların nazına katlanmalıdır. Çünkü ana-baba küçükken bizim çok nazımızı çektiler. Nazlanma sırasının onlarda olduğunu unutmamalıdır.
10- Sıkıntı görse de, ölseler de kurtulsak diye düşünmemek, çok yaşamalarını arzu etmek. Onlar, bizden çok sıkıntı gördükleri halde, yaşamamızı istemişlerdi. İcabında kendileri aç durup bizi doyurmuşlardı.
Mal, para ile olan hakları:
1- Kendinden önce, onlara elbise almak. Kendi yiyeceğinden iyisini onlara vermek.
2- Uzakta iseler ziyaretlerine gitmek. Ana-baba ve mahrem akrabaları ziyaret etmek vaciptir. Hiç olmazsa, selam göndererek, tatlı mektup yazarak bu günahlardan kurtulmalıdır. Ziyarette sıra, ana, baba, evlat, dede, nine, kardeş, amca, hala, dayı ve teyzedir.
3- Beraber yemek.
4- Arzularını sormak, öğrenip yerine getirmek.
5- Evlerini temizlemek, boyamak, tamir etmek.
6- Para vermek. İhtiyaçları olup da söyleyemezler belki.
7- Malı, parayı onlara serbest etmek. Ne zaman isterseniz, malım, param size feda olsun demeli, bir kızgınlıkları varsa, bu yolla onları teskin etmelidir. Ana-babaya harcanan paradan sual olunmaz. Muhtaç olan ana-babaya yardım farzdır. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolculara infak edin!) [Bekara 215]
Kime infak edeceğini soran kimseye Resulullah efendimiz, (Kendine, ana-babana, sonra hanımına ve çocuklarına, hizmetçine bundan sonrasını da artık sen bilirsin) buyurdu. (Nesai)
Babası hasta olup, bakacak kimse bulunamazsa, kocasından izinsiz gidip hizmet eder. Zimmi baba da böyledir. Çocuk, zengin olan babasına bakmaya mecbur değildir. (Bezzâziyye)
Zengin çocuğun, fakir olan ana-babasına nafaka vermesi farzdır. Fakir kimsenin, fakir babasına nafaka vermesi farz değildir. Fakir olan ana-babasını kendi evine alıp, birlikte otururlar. (Fetava-i Hayriyye)
Ana-babadan birine iyilik edince öteki incinirse, babaya hürmet ve itaat etmeli, anaya hizmet, yardım ve ihsan etmelidir.
8- Ara sıra güzel yemek yapıp, davet etmek. Gönülleri ister de, belki söyleyemezler.
9- Dostlarını, dost bilip davet ederek gönüllerini almak. Düşmanlarından da uzak durmaya çalışmak. 10- Hastalandıkları zaman, tedavileri ile meşgul olmak, ilaç almak. Bir bakıcı, bir hizmetçi tutmak yerine, bizzat kendisi hizmet etmeye çalışmalıdır

ANA-BABAYA HİZMET

Ana baba hakkı, onlara hizmetin önemi hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP: İmandan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibadeti kabul olmaz. Müslüman doğmamıza ve müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz düşünülebilir mi? Müslüman ana-babamız, bizden razı olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmamız çok zordur. İyilik ederek rızalarını almaya çalışmalıdır!
Allahü teâlâ ana-babaya iyilik edin buyuruyor. (Nisa 36, Enam 151, Ankebut 8)


Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:


(Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur. Onlara karşı gelenin, âsi olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur.) [Ey Oğul İlm.]
(Ana-babası, yanında ihtiyarladığı halde, [onların rızalarını alamayıp] Cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün.) [Tirmizi]


(Cihad, fisebilillah [Allah yolunda] sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya veya evlada bakmak da cihaddır. Ele muhtaç olmamak için çalışmak da cihaddır.) [Deylemi]


Ana babanın yüzüne sert bakmamalı, şefkatle ve sevgi ile bakmalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:


(Ana-babanın yüzüne sevgi ile bakmak ibadettir.) [Ebu Nuaym]


(Ana-babanın yüzüne şefkatle bakana, kabul olmuş bir hac sevabı yazılır.) [İ.Rafii]


(Huzurunda alıcı ile satıcı arasındaki köle gibi durmayan kimse babasının hakkını ödeyemez.) [İ.Gazali]


Evladın, ana-babasına, sevgi ile bakışı için, kabul edilmiş bir hac sevabı verileceği bildirilince, oradakiler, (günde bin defa bakarsa da böyle sevaba kavuşur mu) denildikte, Peygamber efendimiz, (Günde yüzbin defa baksa da) buyurdu. (Şir’a)


Evliyanın büyüklerinden birisi, nafile hacca gitmek üzere yola çıktı. Bir ara Bağdat’a uğradı. Orada Ebu Hâzım-ı Mekki hazretlerini ziyarete gitti. O anda uyuyordu. Biraz bekledi. Uyandı ve o zata dedi ki:


- Şimdi Resulullah efendimizi rüyada gördüm. Bana, senin hakkında, (Annesinin hakkını gözetsin, bu, hac etmekten daha iyidir) haberini ulaştırmamı emretti. Bunun üzerine o zat geri döndü ve bütün hayatı boyunca annesine hizmet edip duasına kavuştu.
Buhari’deki hadis-i şerifte özetle deniyor ki:


Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar. Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. “Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allah’a yapacağımız dua kurtarabilir” derler.


İçlerinden biri şöyle dedi:


Anam-babam çok yaşlı idi. Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım. Bir gün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Geç vakte kadar da dönemedim. Akşam içecekleri sütü, getirdiğimde anamla babam uyumuşlar. Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım. Çocuklar da, yanımda ağlıyorlardı. Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim. Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler. (Ya Rabbi bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar)


Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmak mümkün değildi.


İkincisi, her türlü imkan varken çok sevdiği amcasının kızı ile zina etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, (Ya rabbi, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar) dedi. Kaya biraz daha açıldı. Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi.


Üçüncüsü şöyle dedi:


Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti. Ben de onun ücretini ürettim. Bundan birçok mal meydana geldi. Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi. (Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür) dedim. O da (benimle alay etmiyorsun ya) dedi. Ben de (hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu) deyince, malların hepsini alarak götürdü. Bana hiçbir şey bırakmadı. (Ya Rabbi bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu beladan bizi kurtar.) Bunun üzerine kaya tamamen açıldı. Onlar da mağaradan çıktı. (Buhari )

ANA-BABANIN EVLÂDI ÜZERİNDEKİ HAKLARI


Îmândan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibâdeti kabûl olmaz. Müslüman doğmamıza ve müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak, Cennete girmemiz düşünülebilir mi? Onlar bize hakâret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lâzımdır. Müslüman ana-babamız, bizden râzî olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmamız çok zordur.
İmâm-ı Nesefî hazretleri bildiriyor ki:
Ana-babanın evlâdı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlıklarında, kırkı vefâtlarından sonradır. Sağlıklarında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalb ile, onu da para iledir.

Babalar Günü...


Bu garplı âdem kişiler bir âlem...Sanki günleri numaralamışlar. Veya kim bilir belki de kur’a çekmişlerdir. 12 Mayıs anneler günü ise 20 Haziran da babalar günü.
Aşk olsun!..
Hani halalar günü, teyzeler günü, amcalar günü, ağabeyler günü küçük kardeşler günü, kuzenler günü?
Bu günler, biraz da festivallere benziyor. Film festivallerinden şeftali festivaline kadar türlü çeşitli festivalimiz var.
Kısacası 365 günün nerede ise her gününe bir fonksiyon yüklenmiş...
Anne veya babanın senenin bir günü olsun yoğunluklu hatırlanması, hediye ile ona şükran hislerinin sunulması hiç de fena olmasa gerek. Üstelik bu münasebetle yani anneler veya babalar günü gibi günler yüzsuyu hürmetine ticaret erbabı da diğer günlere nazaran biraz daha fazla iş yapıyor. Veya iş yapma ümidi ile gazetelere oldukça romantik, duygu yüklü, insanın hassas taraflarına seslenen ilanlar veriyorlar.
Festivaller de öyle; şehirler arasında, kasabalar arasında hatta hatta köyler arasında rekabetler, ciddi yarışlar oluyor. Bir kasaba böğürtlen festivali yapıyorsa -kim bilir belki vardır- diğeri de kuşburnu festivali tertipliyor. Ne olursa olsun, festivalin adı önemli değil. Netice mühim. Neticede festival yapılan şehirde bir hareketlenme oluyor.
Bu etkinlikler, topluma bir dinamizm getirmekte.
Dolayısıyla bunların birbirini çağrıştırması pek de yanlış değildir.
Bu hadisenin panoramik manzarası...
Bir de yaklaşarak bakmak var. İnsanın iç dünyasından...
Babalar günü, anneler günü kadar parlak ve benimsenmiş değil. Belki zamanla yakalar yahut -olabilir ya- geçer; ama, biz, mevcut üzerindeyiz. Bu da normal. Baba, adı üzerinde işte babadır. Hatırlansa da hatırlanmasa da o daima babalık görevini yapar. Anne daha naiftir. Daha korunmaya, sevilmeye hem layık, hem müstehaktır.
Bununla beraber dün birçok baba sevindi. Bazı babalar, huzur evlerinde veya terk edildikleri ve yapayalnız veya yaşlı karısı ile beraber yaşadıkları hatıra dolu evlerinde hep çocuklarını beklediler fakat gelen giden olmadı. Yine de bu babalar, “hayırsız” demediler, diyemediler. Soranlar nezdinde onların yanını yere vermemek için “işi vardı, seyahatte” gibi bahaneler söylediler; telefon ettiklerinden bahsettiler. İçlerindense “canları sağ olsun da...” diye geçirdiler.
Bazı babalarsa gelmeyen evladlarına kendileri gittiler. Onlara bir buket karanfil gibi, bir kucak gül gibi fatihalar, ihlaslar, yasinler götürdüler. Gencecik yaşında anne toprağa emanet ettikleri can parçalarının kabrinde ayak ucuna çömelmişken aşağıda yatan veya cennet bahçelerinde dolaşan yavrularının çocukluğunu, gençliğini ve gençliğini, hep gençliğini, geçmeyen gençliğini tahayyül ettiler.
Ve bir baba olarak hayatta oldukları gibi göz yaşlarını yine onlardan sakladılar.
Onlar, ne aziz evladlardı.. Babalarının yakasına bir şeref madalyası takmışlardı.Üzerinde şöyle yazıyordu:
-Şehîd babası...
Böyle bir evladla iftihar edilmez de ne yapılır?
Üçlü güçle ayaktayız... Şehîd anneleri, şehîd babaları ve şehîdler
Anneler günü, babalar günü vs. bizde başlamamış olabilir. Ancak insanlığın ortak paydaları var. Böylece onlar gelenekselleşerek bütün bir insanlığın hissiyatına tercüman oluyor. İnsanlar o günlerde günün konusu insan üzerine daha bir düşünüyor.
Dün babalar günüydü. Evladlar günü ise her gün. Babalar, duaları ile evladlarını yalnız bırakmıyorlar. Zira insanlığın her bakımdan en üstü Sevgili Peygamberimiz, aleyhisselam, buyuruyorlar ki “babanın evladına duası peygamberin ümmetine duası gibidir.”
Bununla beraber yük yine insanın kendine düşüyor evlada yani. İmam-ı Rabbani hazretleri, “er isen kendine baba ol” diyorlar.
Dün çocukken bugün baba olmak!.. Boyunca çocuklara sahip olmak ne kadar manidar. Zaman ne çabuk geçiyor...

Rahim Er
21 Haziran 1999 Pazartesi

Sünnet namaz ne demek


Sual: Cemaate yetişebilmek için, bazen ikindinin sünnetini iki rekat olarak kılmak caiz dendi. Bir de akşamın sünneti iki iken üç rekat kaza kılmak, yine yatsının son sünneti yerine üç rekat vitir kılmak caiz mi? Üç rekatlık nafile namaz olmayacağı için sünneti terk etmiş olmuyor muyuz? Tam İlmihâl’de bu konuda bilgi var mı?

CEVAP Farzın yanında, bir namaz kılmakla sünnet de kılınmış oluyor, rekat sayısı önemli değildir. Yani ikindinin ilk dört rekat sünneti yerine, akşamın üç rekatlık kazası veya sabah namazının iki rekatlık kazası da kılınabilir. Kazası olmayan insan da böyle yapmakla sünneti terk etmiş olmaz. Devamı

13 Haziran 2007 Çarşamba

DOKUZ HAYATÎ BESİN

Sarımsak
ABD Harvard Tıp Fakültesi uzmanları, yaptıkları araştırmalar sonucunda, sağlıklı hayatın temeli olan aşağıdaki 9 besin maddesinin, evlerden kesinlikle eksik edilmemesi gerektiğini belirttiler:

Süt: Kemikleri güçlendirir. İçindeki kalsiyum ve D vitamini vücudu yeniler. Tansiyonu ve böbrek taşı riskini düşürür. 50 yaşını geçen erkek ve 65 yaşını geçen kadınlar günde en az 3 bardak yağsız süt içmelidir.

Balık: Her balık faydalıdır. Balık yağı kalp krizini önler, kalsiyum ve sodyum ihtiyacını karşılar. Balık, romatizma yanmalarına iyi gelir ve âdet dönemi sancılarını hafifletir. Haftada bir defa balık yenmelidir.

Sarımsak: Kolesterolü düşürür, antibakteriyel tesire sahiptir. Bağırsak ve göğüs kanseri riskini azaltır. Her gün bir diş sarımsak yemek gerekir. Çiğ yemek daha faydalıdır.

Portakal: Soğuk algınlığına iyi gelir, kolesterol seviyesini düşürür, kemikleri güçlendirir, böbrek taşı meydana gelmesini ve bağırsak kanseri riskini azaltır.

Kuru fasulye: Bakliyatların en sağlıklısıdır. 2.8 gramında dahi kolesterol düşürücü tesiri vardır. Kalp hastalıkları, felç ve kolon kanseri riskini en aza indirir. En az 2 günde bir yemek yerinde olur.

Domates: Başta prostat olmak üzere, mide ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir. Yaşlılığın etkilerini geciktirir. Kanserin yayılmasını engeller. Haftada 4-5 defa çiğ olarak yemelidir.

Tofu: Soya fasulyesi sütüyle hazırlanan tofu (Peynire benzer bir yiyecek), kalbi korur. Kolesterolü düşürücü tesire sahiptir. Menopoz dönemini kısaltır, böbrekleri korur. Günde 35-50 gram arasında yemelidir.

Su: Yorgunluğu alır, kasları rahatlatır. Vücut ısısını normal seviyede tutar, böbrek taşı hâsıl olmasını önler. Günde 5 bardaktan fazla su içmek gerekir.

Brokoli: C vitamini bakımından çok zengindir. Kanseri önleyici besin değeri vardır. Vücudun hormon üretimini artırır. Göğüs kanseri, romatizma, diyabet ve kalp hastalıkları riskini azaltır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Haftada 3-4 defa, yarım kâse yenmesi çok faydalıdır.


12 Haziran 2007 Salı

Osman Gâzi’nin vasiyetnâmesi



Osman Gâzi’nin vasiyetnamesi

Osman Gâzi, dâmâdı olduğu büyük tasavvuf âlimi Şeyh Edebâlî’ye intisâb ederek her hususta onunla istişârede bulunurdu. Kendisinden sonra gelecek Osmanlı sultanlarına da İslâm âlimlerine hürmet edilmesini, onlara her türlü kolaylığın gösterilmesini ve her işte kendilerine danışılmasını tavsiye etti. Oğlu Orhan Gazi’ye de şu vasiyette bulundu:

“Âlemi adâletle şenlendir!”

“Ey oğul!
Allahü teâlânın emirlerine muhalif bir iş eylemeyesin!
Bilmediğini ulemâdan sorup anlayasın!
İyice bilmeyince bir işe başlamayasın!
Sana itâat edenleri hoş tutasın!
Askerine in’âmı, ihsânı eksik etmiyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et!
Ulemâya riâyet eyle ki, din işleri nizâm bulsun!
Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster!
Askerine ve malına gurûr getirip, dinden uzaklaşma!
Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah’ın dînini yaymaktır. Yoksa, kuru gavga ve cihângirlik davâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâimâ herkese ihsânda bulun!
Memleket işlerini noksansız gör!
Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum...”

Sünnetlere de nafile denir


Sual: Namazın sünnetleri de nafile namaz mıdır?


CEVAP Bütün fıkıh kitapları, sünnetlerin de nafile olduğunu bildirmektedir.


Birkaç misal verelim:


1- Nafile; sünnet, müstehap ve belli bir vakti olmayan nafile ibadetlerdir. (Halebi-i Sagir)
2- Nafile, farz ve vacip olmayan ibadetler demektir. Bütün sünnetlere nafile denir. (Tahtavi)
3- Beş vakit namazın sünnetleri de nafiledir. (Cevhere, Hidaye, Dürer, Redd-ül muhtar)
4- Nafile, farz ve vacip olmayan namazlar demektir. Nafileler, revatib ve regaib olarak ikiye ayrılır.

Devamı

11 Haziran 2007 Pazartesi

Ömründe hiç nafile kılmayana ceza verilmez


Sual: Bir gazetede, “İnsanlar geçmişte kılamadıkları farz namazlarını kılmak için ne kadar acele etseler o kadar isabet etmiş olurlar. Çünkü namazın borcundan kurtulmanın tek çaresi, hemen kaza etmektir. Kaza kılmak çok mühimdir. Çünkü başka türlü namaz borcundan kurtulmak söz konusu olmaz. Ancak, bu borçtan kurtulmak için vakit namazlarının önündeki ve sonundaki sünnetleri kılmayıp, yerine kaza kılmak caiz ve sahih olsa da, bir kazanıp bir kaybetmek söz konusu olur, bu durumda. Kazandığı, geçmişte kılamadığı namazı kılmakla borcundan kurtulmaktır. Kaybettiği de, bu namazı kaza ederken sünnetleri kılmayıp onların sevabından mahrum kalmasıdır. Yani bir kazanırken, bir kayba uğranılmamalı. Kaza kılarak kazanırken sünneti terk ederek kayba düşülmemelidir” diyen yazarın görüşünde isabet var mıdır?

CEVAP Sözleri tenakuzlu ve yanlıştır. Çünkü yazar kendi görüşünü bildiriyor, dinimizin hükmünü bildirmiyor. Kendi görüşü dinde senet değildir. İctihadları senet olanlar hakiki âlimlerdir.

Mesela onlardan birisi olan imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:Zekat niyeti ile fakire bir altın vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevaptır. Çünkü zekat vermek, farzı yapmaktır. Sadaka ise, nafile ibadettir. Farz ibadetin yanında nafilelerin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında, damla bile değildir. Şeytan aldatarak, kazaları kıldırtmayıp ve zekat verdirmeyerek, nafileleri güzel gösteriyor. (3/17)
Devamı

8 Haziran 2007 Cuma

Hayvanlar İnsana neden saldırır



Bu görüntüleri tesadüfen gördüm
Ben Hayvanların kendilerine zarar verilmedikçe,
yada o his uyandırılmadıkça, İnsanlara zarar
vermesini anlayamamışımdır. Ama bu görüntüler
Hayvanların neden insanlara zarar verdiklerini
Kısmende olsa anlatıyor. Dünya tarihi boyunca
Spor olsun diye Av yapanlar buna sebep olmuş
olabilirler. Şimdi bir aslan neden avlanırki?
Eti yenmez, Satsan satılmaz öyle değilmi ?

Kadınlar için pratik bilgiler

Buzdolabınız bozuldu, ya da artık boş yer yok.
Temiz bir kovayı musluk suyu ile doldurun. İçine bir çorba kaşığı sofra tuzu atın. Şişeleri daldırın.
Yeterince soğuyacaktır.

Et suyunu dolaba kaldırmadan önce çabuk soğutmak için, kemik kazanını bir evyeye oturtun, kazanın çevresine soğuk su tutarak et suyunu soğutun.

Değersiz olarak gördüğünüz limon kabuklarını güneşli bir yere koyup kurutursanız, özellikle isli ve yağlı mutfak eşyalarınızı ovarken şaşırtıcı sonuçlar alabilirsiniz.

Çileklerinizi ıslak bir muslin kumaşa sarıp birkaç kere hızla sallarsanız, çileklere buluşan kum ve toprakların muslin kumaşa yapıştıklarını görürsünüz.

Gravyer peynirinin kurumaması için, daha evvel tuzlu suya batırılmış, nemli bir beze sararak muhafaza ediniz.

Ekmek içi ile hazırlanmış sandviçleri, üst üste koyarak, nemli ve iyice sıkılmış bir peçeteye sararsanız, uzun zaman taze olarak muhafaza edebilirsiniz.

Süte biraz karbonat atarsanız hem çabuk bozulmaz hem de kolay hazmedilir.

Kuş üzümlerini ayıklamak için, onları bir avuç unla ovuşturunuz ve kalın delikli bir süzgece atınız, un ile beraber çöpler de düşer.

Balığı seçerken son derece dikkatli olmalıyız. Gözleri pırıl pırıl parlak, solungaçları ise pembe yada kırmızı renkte olmalıdır.

Limon sert ise, kesilmeden evvel bir iki dakika sıcak suya batırınız, daha sulu olur.

Buzdolabınızın iyi soğutması için içine bir torba tuz koyun. Tuzun dolaptaki nemi aldığını göreceksiniz.

7 Haziran 2007 Perşembe

köpek gezdireni gördüm ama

Köpek Gezdirmek


Resim Kenyada çekilmiş
İnsanlar köpek falan gezdirmiyor.
Sırtlan,çakal yada maymunları tasma bağlayıp gezdiriyorlar

Farz borcu varken


Sual: Zekat borcu varken sadaka vermek, Ramazandan oruç borcu varken nafile oruç tutmak ve diğer farz borcu varken nafilesini yapmak caiz midir?

CEVAP Caiz değildir. Çünkü farzın önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (En faziletli cihad farzları ifa etmektir.) [İ. Ahmed]

Herkes nafile ile meşgul iken, siz farzları yapmaya çalışın!) [Miftah-ün-necat]

(Farzı yapmakla Allah’a yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz.) [Beyheki]

(Farz namaz borcu olanın, nafile namazı kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire]

(Kıyamette önce namazdan sorulur. Namaz doğru kılındı ise, kurtulur, namaz bozuksa perişan olur.) [Hakim]

Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer'e yaptığı vasiyette buyurdu ki: (Allah’ın gece yapman gereken hakkını gündüz yapsan ve gündüz yapman gerekeni de gece yapsan kabul etmez. Üzerine farz olan ibadetleri ödemeden nafile ibadetini kabul etmez.) [Kitab-ül Harac]

Devamı

6 Haziran 2007 Çarşamba

Merhamet


Hz. Ömer arkadaslariyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki :

-"Ey halife, bu aramizdaki arkadas bizim babamizi öldürdü.

Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin." Bu söz üzerine Hz.Ömer suçlanan gence dönerek :

- Söyledikleri dogru mu diye sorar , Suçlanan genç der ki :

-evet dogru.

Bu söz üzerine Hz Ömer anlat bakalim nasil oldu diye sorar:

Bunun üzerine genç anlatmaya baslar, der ki :

-"Ben bulundugum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanim ailemle beraber gezmeye çiktik, kader bizi arkadaslarin bulundugu yere getirdi. Afedersiniz hayvanlarimin arasinda bir güzel atim var ki dönen bir defa daha bakiyor, hayvana ne yaptiysam bu arkadaslarin bahçesinden meyva koparmasina engel olamadim, arkadaslarin babasi içerden hisimla çikti atima bir tas atti atim oracikta öldü. Nefsime bu durum agir geldi, ben de bir tas attim, babasi öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaslar beni yakaladi, durum bundan ibaret" dedi. Bu söz üzerine Hz Ömer

-"Söyleyecek bir sey yok, bu suçun cezasi idam.Madem suçunu da kabul ettin" dedi.

Bu sözden sonra delikanli söz alarak

-"Efendim bir özrüm var" diyerek konusmaya basladi

- "Ben memleketinde zengin bir insanim, babam rahmetli olmadan bana epey bir altin birakti.Gelirken kardesim küçük oldugu için saklamak zorunda kaldim. Simdi siz bu cezayi infaz ederseniz yetimin hakkini zayi ettiginiz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardesime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum" der.

Hz. Ömer dayanamaz der ki :

-"Bu topluluga yabanci birisin, senin yerine kim kalir ki?!"

Sözün burasinda genç adam ortama bir göz atar, der ki:

- "Bu zat benim yerime kalir." O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaslarindan daha yasarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As' dan baskasi degildir. Hz.Ömer Amr'a dönerek,

- "Ey Amr, delikanliyi duydun" der. O yüce sahabi

-"Evet, ben kefilim" der ve genç adam serbest birakilir.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çikarak genc'in gelmeyecegi, dolayisiyla Amr Ibni As'a verilecek idam yerine maktülün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razi olmaz ve babamizin kani yerde kalsin istemiyoruz derler.

Hz. Ömer kendinden beklenen cevabi verir der ki :

"Bu kefil babam olsa farketmez cezayi infaz ederim."

Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki :

-"Biz de sözümün arkasindayiz."

Bu arada kalabalikta bir dalgalanma olur ve insanlarin arasindan genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki evladim gelmeme gibi önemli bir nedenin vardi neden geldin?" Genç vakurla basini kaldirir ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan)

"AHDE VEFASIZLIK ETTI" demeyesiniz diye geldim der.

Hz.Ömer basini bu defa çevirir ve Amr Ibni As'a der ki :

-"Ey Amr, sen bu delikanliyi tanimiyorsun nasil oldu onun yerine kefil oldun".

Amr Ibni As Allah kendisinden ebediyyen razi olsun, vakurla kanimizi donduracak bir cevap verir,

-"Bu kadar insanin içerisinden beni seçti.

"INSANLIK ÖLDÜ "dedirtmemek için kabul ettim" der.

Sira gençlere gelir, derler ki :

-"Biz bu davadan vazgeçiyoruz."

Bu sözün üzerine Hz Ömer :

-"Ne oldu, biraz evvel babamizin kani yerde kalmasin diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz?"der.

Gençlerin cevabida dehsetlidir :

-"MERHAMETLI INSAN KALMADI" DEMEYESINIZ DIYE ...

SABIR


Saliha bir kadının,münafık ve cahil bir kocası vardı. Bu kadın " Bismillahirrahmanirrahim " diye besmele çekmeden, hiçbir işine başlamazdı. Kocası, onun bu haline kızar, kadıncağıza yapmadığı eziyeti bırakmazdı. O saliha kadın ise, kocasının eza ve cefalarına sabreder ve onun doğru yola gelmesi için Allah'a dua ederdi.

Bir gün, kadının kocası iyice öfkelenmişti.. Karısına yapacağı eziyet ve kötülük için bir bahane arıyor ve kendi kendine :

" Şuna bir oyun çevireyim de görsün ; bakalım onu rezil olmaktan kim kurtaracak ? " diye söylenip duruyordu.Başkalarına açıkça söyleyemediği inkarcılığı, artık bütün çirkinliğiyle, içinde dolup taşmıştı.

Hanımını çağırdı,ona bir kese altın vererek :

- Bunu iyi sakla !!!

diye tenbih etti. Kadında kocasının emri üzerine hemen gitti, besmeleyi çekerek keseyi iyice sakladı. Bu arada kocası da onu gizlice takip ediyordu. Sonra karısının haberi olmadan keseyi, karısının sakladığı yerden aldı. İçindeki altınları boşaltarak, keseyi derin bir kuyuya attı. Aradan çok geçmeden karısını çağırdı ve :

- Sana verdiğim bir kese altını hemen getir.

dedi. Kadın koştu ; keseyi sakladığı yere, " Bismillahirrahmanirrahim " diyerek elini uzattı. Tam o anda, Allahu Tealanın emriyle, kese kadının sakladığı yerde içindeki altınlarla beraber aynen duruyordu. Islanan keseden suları damlıyordu. Kadın kesenin neden ıslak olduğunu anlayamadı ve keseyi kocasına getirdi. Adam içi altınla dolu keseyi görünce çok şaşırdı ve karısının söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu anladı. Sonra karısına ;

- Sana çok zulmettim, çok canını yaktım, beni affet.

diye yalvarmaya başladı.Allah'a tövbe ve istiğfar etti. İbadetlerine bağlı bir insan oldu. O günden sonra dua ve yakarışlarında hep şöyle derdi ;

- Ya Rabbi ! Bana dünyam ve ahiretim için hayırlı, Saliha bir kadını eş olarak verdiğin için,sana hakkıyla şükretmekten acizdim, beni affet Alah'ım...

O saliha kadın ise ;

- Ya Rabbi ! Sana şükürler olsun ki, duamı kabul edip kocamı salihlerden eyledin, diye dua ediyordu.

Bu hikayeden alınacak ibretler ve çıkarılacak hikmetler çoktur.
Büyükler demişler ki ; " Sabrın kendisi acıdır, lakin meyvesi tatlıdır."

GERÇEK GÜN YÜZÜNE ÇIKINCA


Zülkarneyn Aleyhisselam ordusuyla gece yolda giderken ordusuna “ayağınıza takılan şeyleri toplayın” diye emir verir. Ordu bu emri duyunca; içlerinden bir grup:

-“Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım” diyerek hiçbir şey toplamıyorlar.

İkinci grup ise;
-“ Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordun komutanına itaat etmek gerekir.” diyerek az bir şey topluyorlar.

Üçüncü grup ise;
-“Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmete mebnidir” diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar.

Sabah olduğunda bir de bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de, ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca:

Hiç almayan birinci grup;
-Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık! Bir tane bari alsaydık” diyerek pişman oluyorlar.

Az alan ikinci grup ise;
-“Ah ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık. Ceplerimizi, abalarımızı hınca hınç doldursaydık” diye sitem ediyorlar kendilerine.

Çok alan üçüncü grup ise:
“Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımı atsaydım, daha çok toplasaydım. Her şeyimizi doldursaydık, daha fazla alsaydık” diyerek, fazla almalarına rağmen üzülüyorlar.

İşte bu misalde olduğu gibi, Ahirette bütün insanlarda bunun gibi ağıtlarda bulunacak.

Kafir olan;
- “Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmasa Cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda Cennete girseydik,ebedi cehennemden kurtulsaydık,”

Mü’min, fakat az sevabı olan;
-“Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım.”

Mü’min,çok sevabı olan ise;
-“Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim,oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım...” diyeceklerdir.

Rabbim bu misallerden ders alıp, Ahirette pişman olmayacağımız ameller işlemeyi nasip eylesin

Anne


1 yaşındayken sizi şefkatle kucaklayıp, elleriyle doyurdu.. Bütün gece ağlayıp, onu uyutmayarak teşekkür etiniz

2 yaşındayken elinizden tuttu, size yürümeyi öğretti size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz

3 yaşındayken size özenle yemekler hazırladı tabağınızda ne var ne yok masanın üstüne boca ederek teşekkür ettiniz

4 yaşındayken elinize rengarenk kalemler tutuşturdu evin bütün duvarlarına resimler yaparak teşekkür ettiniz

5 yaşındayken sizi en güzel kıyafetlerle giydirdi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz

6 yaşındayken okuldan o kadar korkuyordunuz ki, ilk gün sizi o götürdü sokaklarda "gitmiyceeeeeeem" diye ağlayarak teşekkür ettiniz

7 yaşındayken size bir top hediye etti komşunun camını aşağı indirerek teşekkür ettiniz

10 yaşındayken arkadaşlarınızın doğum günülerinden okulunuza kadar sizi her yere o götürdü elinden fırlayıp giderken arkanıza bile bakmayarak teşekkür ettiniz

11 yaşındayken sizi arkadaşlarınızla sinemaya götürdü "sen bizimle oturma" diyerek teşekkür ettiniz

15 yaşındayken sizi şehir dışına yaz kampına gönderdi bir kerecik bile aramayarak teşekkür ettiniz

17 yaşındayken arkadaşlarınızla yemeğe gitmenize izin verdi bir telefon bile etmeden gece yarısı eve dönerek teşekkür ettiniz.

19 yaşındayken üniversiteyi kazandınız; okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kalacağınız yere kadar götürdü. Sonra da özenle hazırladığı eşyalarınızı taşıdı arkadaşlarınız alay etmesin diye kapıda vedalaşıp göndererek teşekkür ettiniz

21 yaşındayken hiç yanlış yapmayasınız diye size hayatla ilgili fikir vermek istedi "merak etme ben senin gibi olmiycam" diyerek teşekkür ettiniz

22 yaşındaydınız; mezuniyet töreninizde ışıl ışıl gözleriyle sizin yanınızda oldu siz, sizi siz yapan o elleri öpmeden arkadaşlarınızla eğlenmeye giderek teşekkür ettiniz

24 yaşınızdayken evlenmeyi düşündüğünüz insanla tanışmak istedi "zamanını ben bilirim" diye tersleyerek teşekkür ettiniz

25 yaşınızdaydınız evlendiğinizde. Sizi kaybetmenin hüznü bir yana düğününüz için gecesini gündüzüne kattı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz

30 yaşınızdayken bir bebeğiniz oldu. Bebek bakimi hakkında size akil vermek istedi "artık bu ilkel yöntemleri bırak" diyerek teşekkür ettiniz

40 yaşınızdayken sizi arayıp kardeşinizin doğum gününü hatırlattı "anne işim başımdan aşkın" diyerek teşekkür ettiniz

50 yaşınızdayken o çok hastalandı, bir hafta sonu görmeye gittiniz; çocuklar gibi sevindi. Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz

derken bir gün; ki yaşınızın aklınızdan silindiği bir gündü..... O öldü! O güne kadar söylemediğiniz ne varsa gelip boğazınıza düğümlendi o an. Onun için yapmadığınız herşey kalbinize yıldırım gibi düştü... İlk adımınızdan tutun da kaşığı ilk elinize alışınıza, kalemi ilk tutuşunuza kadar her anınızı düşündünüz. Her anınız yaş oldu süzüldü gözlerinizden. Ve belli belirsiz fısıldadınız: "teşekkür ederim...herşey için.... Teşekkür ederim." ama maalesef o sizi duymadı.

BİR ÂMÂ ÇOCUĞUN HASRETİ

İşitiyorum, güneş pek güzel,çay kenarında suyun üzerine doğru sarkan çiçeklerin manzarası pek latifmiş...Ve nazik öten kuşların,havai böceklerin,uçuşu da görülecek şeylerden imiş.

İşitiyorum ki,geceleri gökyüzünde gizli ışıklar görünürmüş. Dalgaları göz yaşları gibi hazin olan deniz içinde dahi,beyaz yelkenli gemiler akıp gidermiş.

İşitiyorum ki, çiçeklerin renkleri pek latif imiş. Dereler,dağlar, çayırlar, sular,ormanlar ve hususiyle fecir zamanları o kadar güzel, o kadar şirin imişler ki, bu kadar azamet ve ihtişama karşı insan,rabbine secdeler edermiş.

Fakat ben, ne o gürültüsünü işitmekte olduğum denizi, ne o rengin çiçekleri, ne gökyüzünü, ne güneşi, ne o güzel meyveleri, ne kuşları, ne aydınlığı göremediğimden dolayı müteessir değilim.

Hayır Allah’ım , hayır! Şu fani alemin güzelliklerinden hiçbirini arzu etmem. İlla!!. Heyhat..!. Anacığımı göreydim..!

Allah’tan utanmaya senden daha layığım!

Çok eski devirlerde Kifl adında bir adam vardı. Kifl, ahlâkî ve insanî değerlere önem vermeyen, para kazanmak için her yolu meşru gören çok zengin bir adamdı. Zenginliğini de faizden elde etmişti. Dara düşen, ihtiyacı olan kimse kendisine geliyor, oda yüksek bir faizle geri ödenmesi şartıyla onlara para veriyordu. Vadesi geldiği zaman kişi parasını ödeyemezse bu sefer faiz miktarını daha da artırıyordu. Şayet yine ödeyemezse adamları vasıtasıyla o kimsenin bütün varına yoğuna el koyuyordu.
Bir gün, kapısına borç için bir kadın geldi. Bu kadın yakın zamanda kocasını kaybetmiş, namuslu, kendisini çocuklarına adamış bir anneydi. Bir süre, kocasından kalan şeylerle evini idare etmeye çalışmıştı. Ancak artık evde para kalmamıştı. Bunun için çalışması gerekiyordu. Bir yerde iş bulmak istedi; ama dışarısı dul bir kadın için çalışmaya müsait değildi.
Neden sonra aklına evde dokuma yapıp onları yakın bir arkadaşı vasıtasıyla satmaya karar verdi. Bunun için bir dokuma tezgahına ihtiyacı olacaktı. Tezgahı alabilmek için de borç arayışına girdi. Yakın dost ve akrabalarına gitti; ama kimsede para yoktu. Çok üzülmüştü. Çaresiz bir şekilde evine doğru giderken yolda istemeden iki kişi arasında geçen bir diyaloga şahit oldu. Şehirde Kifl adında bir kişinin insanlara borç para verdiğini duydu. Hemen onun yanına gitmeye karar verdi.
Kifl kapıda kadını görünce çok beğendi. Onu elde etmek istedi. Kadın, Kifl’den karşılığını ödemek şartıyla borç para istedi. Kifl, kadının dul olduğunu da anlayınca ona ahlaksız bir teklifte bulundu. Kendisiyle beraber olması şartıyla vereceği parayı istemeyeceğini söyledi. Bu teklifi kadın şiddetle reddetti. Çok üzülmüştü. En çok da kendisine böylesi tekliflerin gelmesinden korkuyordu. “Allah’ım bana yardım et.” diye dua etti.
Aradan birkaç gün daha geçmişti. Evde hiçbir şey kalmamıştı. Çocuklar açlıktan ağlıyordu. Onların ağlamasına kendisi de katılıyordu. Kendisini Kifl’e teslim etmeye mecbur hissetti. Bu sırada da “Allah’ım! N’olursun beni affet. Bir daha böyle bir günah işlemeyeceğim.” diye dua ediyordu.
Kadın, Kifl’in yanına gitti. Kifl’in yüzü gülüyordu. Ancak kadın bir yandan ağlıyor, bir yandan da titriyordu. Kifl, kadına bu halinin sebebini sordu. Kadın,
- Buraya kendi isteğimle gelmedim. Daha önce böyle bir günah işlemedim. Onun için Allah’tan çok utanıyorum ve korkuyorum. Beni bu günaha sürükleyen fakirliğimdir, dedi. Kifl, duyduklarına çok şaşırmıştı. O kaskatı kalbi bir anda yumuşayıverdi. İçini pişmanlık duyguları sarmıştı. O sırada ağzından şu ifadeler döküldü:
- Sen fakirliğin sebebiyle mecbur kaldığın bir günah işliyor ve bundan dolayı ağlıyorsun. Halbuki Allah bana bu kadar servet vermişken, ben günah işlemekten çekinmiyorum. Ben, Allah’tan utanmaya ve korkmaya senden daha layığım.
Kifl, pişmanlık hisleri içinde, yapacağı kötü işten vazgeçti. Kalbine apayrı bir huzur ve mutluluk geldi. Kadına bir miktar para verip onu gönderdi. Kadıncağız, sevinç ve kendisini harama girmekten koruyan Rabb’ine şükür içinde evine döndü.
Kifl, artık eski Kifl değildi. O güne kadar yapmış olduğu bütün günahlar için tevbe ediyordu. O gün sabaha kadar Rabb’ine dua dua yalvardı ve affını diledi. O gece Kifl’in ecel vaktiydi. O hal üzere ruhunu Rahman’a teslim eyledi.
Sabah olmuştu. Kifl’in evinden çıkmadığını gören yakınları kapıyı açtıklarında Kifl’i ölü olarak buldular. Bu sırada kapısında herkesin okuyabileceği şekilde şöyle bir yazı vardı: “Allah, Kifl’in günahlarını affetti.”
Halk, bu duruma şaşırdı kaldı. Allah, Kifl’in affedilmesine sebep olan bu olayı, o dönemin peygamberine vahiy yoluyla bildirdi. Böylece herkesin şaşkınlığı gitti ve insanlar bundan büyük bir ders aldılar.

5 Haziran 2007 Salı

Nafileler farzlar yerine geçmez

Sual: Bir hoca, (Fıkıh kitaplarında, duha, tehıyyat-ül-mescid, evvabin, tesbih namazı gibi nafile namazları kılmak, kaza namazı kılmaktan evla olduğu yazıldığı için, kaza namazı kılmak yerine, bu nafileleri kılmak gerekir) dedi. Ben bu nafile namazları kılmayıp, kaza namazı kılıyorum. Yanlış mı yapıyorum?

CEVAP Doğru yapıyorsunuz. Nafileler hiçbir zaman farzın yerine geçmez. Bir kimse, farzları, vacipleri kılsa, fakat ömründe hiç nafile kılmasa nafile kılmadığı için sorumlu olmaz.

Daha önemlisini yapmak için sünnet terk edilir. Mesela, sabah camiye gelen, imam teşehhüdde ise, sünneti kılmadan imama uyar. Daha sonra da sünneti kılmaz.

Cemaat ile namaz kılınırken, sünnete başlamak mekruhtur. Mekruh işlememek için, sabahın sünneti bile terk edilir. (İmdad-ül fettah)

Vakit daralınca, ilk sünneti kılmak, farzın kazaya kalmasına sebep olursa, bu sünneti kılmak haram olur. (Hadika)

Bir hakim, vazifesini yapmak için, sabahtan başka namazların sünnetlerini terk edebilir. (Mülteka)

Hakimin vazifesi, farz-ı ayn olmadığı halde, sünnetleri terk etmek için özür sayılınca, birikmiş kazaları ödemek, farz-ı ayn olup, cezası da pek şiddetli iken, bunları ödemek elbette özür olur. Abdestte uzuvları üç kere yıkamak müekked sünnettir. Su pahalı ise, hava soğuk ise, böyle bir özürle bu sünneti terk etmek, yani bir kere yıkamak caizdir. (Redd-ül Muhtar)

Sual: Bazıları, “Nafileler farzın yerine geçer. Onun için, gündüz namaz kılmayıp gece nafile kılıyoruz” diyorlar. Böyle bir şey var mıdır?

CEVAP Nafile farzın yerine geçmez. İmam-ı Rabbani hazretleri (Nafile farzın yanında denizde damla bile değildir) buyuruyor.

Nafile farzın yerine geçseydi, sadaka, hayır hasenat yapanların verdikleri, zekat yerine sayılır, ayrıca zekat farzına lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, nafile hac, umre yapanların yaptıkları hac farzının yerine kabul edilir, ayrıca hac farzına lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, nafile oruç tutanların tuttukları oruç, farz olan Ramazan orucunun yerine kabul edilir, ayrıca Ramazanda oruç tutmaya lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, vakitleri ve şartları belirli olarak 5 vakit namaz farz olmaz, farzı vaktinde kılmamak yani kazaya bırakmak büyük günah olmazdı. Namazı kazaya bırakmak haramdır, kaza etmedikçe farz borcundan kurtulamaz. Bir farz namazı, vakti çıktıktan sonra kılmakla, yani kaza etmekle, kazaya bırakma günahı affolmaz. Ayrıca tevbe etmesi de gerekir.

Hadis-i şerifte, (Bir namazı, bilerek, özürsüz kılmayan, seksen hukbe [1 hukbe 80 yıl] cehennemde kalacaktır) buyuruluyor. Bu müthiş günahların altından kurtulabilmek için, namazları bir an önce kaza etmek gerekir. (Tergib-üs-salât)

İbni Nüceym hazretleri buyuruyor ki: Farz namazları vaktinde sonraya bırakmak büyük günah olup, ancak tevbe etmekle affolur. Tevbe ederken, kılmadığı namazları kaza etmesi gerekir. Kaza etmeye gücü varken kaza etmezse, ayrıca büyük bir günah daha işlemiş olur. (Kebair ve segair)

Müslim'deki bir hadis-i şerifte, (Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece [teheccüd] namazıdır) buyuruldu. Bir kimse, ömründe hiç teheccüd kılmasa, ahirette hiçbir ceza verilmez. Çünkü nafiledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:(Farz namaz borcu olanın, nafile namazı kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire Fütuh-ul-gayb, Zahire-i Fıkh]

Bunun gibi, hayatında hiç sadaka vermeyene, hiç hayır hasenat yapmayana, hiç umreye nafile hacca gitmeyene, hiç nafile oruç tutmayana ceza bildirilmedi. Farzların yerlerine geçselerdi, hem ceza bildirilirdi, hem de farzlara lüzum kalmazdı.

Kaynak : Dinimizislam.com

4 Haziran 2007 Pazartesi

Düşmanlarınla dost olan dosttan çekin!

Bir sultanın oğluna nasihatleri (2) Dostsuz olma. Kim dostlarının işiyle ilgilenirse, dostları da onun işiyle ilgilenirler. Eğer o ilgilenmezse, dostlar da ilgilenmezler. Öyleyse dostunun işini düşünüp, ilgilenmeyen kişiyle, hiç kimse dost olmaz. Her an bir dost edinmeyi âdet haline getir, tâ ki dostların çok olsun. Çünkü, çok dost arasında kişinin birçok ayıpları örtülür ve çok hüneri açılır. Bundan dolayı, kişinin dostunun çok olması gerekir. Ama, yeni dost tutunca eski dostlarından da yüzünü çevirme. Bir de, rastgele dost seçme, dostların salih ve sana uygun kişiler olsun.Dostlarının dostlarını da düşün, onlar da senin dostlarındır. Düşmanlarınla dost olan dosttan da, çekin. Ayrıca dostuna düşman olan dosttan da, sakın. Önüne kim gelirse, sebepsiz yere seni şikâyet eden dostlardan uzak dur. Böyle kişiden dostluk bekleme ve ayıpsız dost aramaya kalkma. Çünkü, (Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır) demişlerdir.İyilerle kötüleri birbirinden ayırt et. İyilerle gönülden dost ol, kötülerle dil ucuyla dostluğun olsun. Çünkü, kişinin hep iyilere işi düşmez. Eğer, bir kötü kişiye işin düşerse, dostluğun sebebiyle elde edersin. Öyleyse, sevmediğin kötü kimselere de, açıkça düşmanlık etme. Düşman da, kazanma. Ben kime ne yaptım ki, düşmanım olsun deme. Çünkü, (Düşmanım yok sanan kişi, düşmanın eğlencesi olur) demişlerdir. Gizli ve açık, düşmanın işinden habersiz olma. Çünkü, o daima, kötü planlarla seni aldatma hesapları içindedir. Sen de, bir an bile, onun kötü oyunlarından kendini güvende sanmayasın.Düşmanının tasarladığı oyunları, her an soradur, tâ ki düşmanın belâsına uğramayasın. Sonra, fırsat düşmedikçe, düşmanlığını belli etme ve düşmanına karşı, ne kadar büyüklük taslarsan tasla, kendini düşmana büyük göster. Ne kadar düşmüş olsan da, ona durumunu alçak gösterme.Düşmanının güler yüz göstermesine, tatlı sözüne aldanma. Eğer, düşman sana şeker gösterse, sen, onu acı bir şey san. Düşmanın ne kadar küçük olsa da, onu hor görme.Bir düşmanın senden aman dilerse, ne kadar düşmanın olsa da ve sana ne kadar eziyet etmişse de, sen ona aman ver ve düşmanın aman dilemesini çok büyük bir nimet yerine say. Çünkü düşmanın yenilmesi, kaçması ve ölmesi nasılsa, aman dilemesi de öyledir. Düşmanını güçsüz gördüğünde, birden emin olup oturma, onu arada sırada gözetleyedur.Önce işi yapmaya, sonra yaptığını söylemeye gayret et. Bir faydası olmayacaksa, hiç söyleme. Başkasının sana dil uzatmasını istemiyorsan, sen de kimseye dil uzatma.Birisi senin bir ayıbını yakalasa, o ayıbı hemen kendinden uzaklaştır.Çok itibarlı bir yere geçme, tâ ki o yerden aşağı düşmeyesin. Yüksekten düşmenin acısı, fazla olur.Olur olmaz her suç için, kimseyi cezalandırmayı düşünme. Eğer birisi bir suç işlerse, büyüklük göster ve ondan özür dilemesini iste. Çünkü, o suçlu da insandır. Küçük bir suç için kimseyi suçlama, tâ ki seni de başkaları yok yere suçlamasınlar.Yok yere öfkelenme, kızgınlığını yutmayı, alışkanlık haline getir. Birisi senin yanında hata yapsa, sonra da dönüp af dilese, o hatayı bağışlamayı boynunun borcu bil. Çok büyük bir suç olsa da, affetmek güzeldir. Her işlenen hataya ceza verecek olsan, büyüklüğün nerede kalır?Sonra, özür dilememek için, hata yapmamaya çalış. Birisine karşı aniden hata işlersen, özür dilemekten utanma. Senden de suçlular af isterse, sen de bağışla, dileklerini kabul et...

Mehmet Ali Demirbaş
03 Haziran 2007 Pazar
Türkiye

Bugünkü zahmet yarının rahatıdır

Bir sultanın oğluna nasihatleri (1) Dünyada iki şey vardır: Halk birinden kaçar, öbürünü sever. Biri zahmet, diğeri rahatlıktır. Ama ikisi de, insana gereklidir. Çünkü zahmet çeken, rahata erer; rahat yaşayan; zahmet görmedikçe, rahatlığın kıymetini bilemez. Bugünkü zahmet, yarının rahatıdır; yarınki rahatlık da, önceki günün zahmetidir. Unutma ki, külfetsiz nimet, zahmetsiz rahmet olmaz. Ne kazanırsan, yarısını harca, yarısını sakla. Çünkü, (Sakla samanı, gelir zamanı) demişlerdir.
Mecbur kalmadıkça, borçlanma, bir şeyini rehine koyma. Buna benzer işlerden dolayı halk içinde, hor ve itibarsız görülürsün. Öyleyse, bu işleri kendine, büyük günah bilmelisin. Bir dostuna ödünç vermişsen, artık ona malımdır deme, o parayı o dosta bağışladın farz et. O paraya ihtiyacın yoksa, dostun kendiliğinden vermedikçe isteme, tâ ki gecikmesi sebebiyle dostluk bozulup kesilmesin. Çünkü borcun gecikmesi, dostu çabuk düşman eder, ama düşmanı dost etmek güçtür.
Düşmanı ve dostu bilmemek, çocukların işidir. Dostu düşmandan ayırıp, akıllıca davranmak, gün görmüş zatların işidir.
Elinde olandan, ihtiyaç sahiplerine vermekten çekinme. Kimsenin malına da, tamah etme ki, itibarın azalmasın. Herkesin malını, kendisinin bil.
Doğru için de olsa, çok yemin etme, çok yemin edici olarak tanınma, tâ ki mecbur kalıp da yemin edersen, yeminine inansınlar. Her ne kadar zengin olsan da, güvenilir, doğru sözlü ve salih bir kimse olarak tanınmazsan, kendini yoksul bil. Çünkü, yalan söyleyenlerin ve kötü bilinen kimsenin sonu, yoksulluktur. Kimseyi aldatma ve aldanma, alışverişte, buna daha çok dikkat et. Çünkü, insan alışverişte çabuk aldanır.
Bütün işlerde sabırlı ol, aceleci olma. (Sabretmek, ikinci akıllılıktır) demişler. Yani, bir kişinin ne kadar aklı olursa ve bir işini sabırla işlerse, aklı o kadar çok olur.
Her işte, kendi işinden habersiz olma, gafillik ikinci ahmaklıktır. Yani, gafil olan kişi ne kadar akılsızsa, ahmaklığı ve akılsızlığı, bir o kadar daha artar.
Sonra her işte, bezgin olma, bezginlik ikinci cahilliktir. Eğer sana iş ve güç kapansa, tezce işini açmaya çalış, işin düzelmeye yüz tutuncaya kadar sabret, çünkü hiçbir iş, aceleyle iyi olmaz.
Eğer ev almak istersen, öyle bir yerden satın al ki, o mahallenin halkı iyi kişiler olsun. (Önce komşu, sonra ev) demişlerdir. Evi alınca, komşuna çok hürmet et. Mahalle halkıyla iyi geçin, hastalarını sor, ölüsü olana başsağlığı dile, cenaze merasimine katıl. Komşunun sevinilecek bir işi olursa, sen de birlikte sevin, eğer üzülecek bir işi varsa, sen de birlikte üzül. İmkânın ölçüsünde, komşuna hediye ver. Çünkü sen komşularınla iyi geçinecek olursan, o mahallenin sevip saydığı bir kişi olursun. Komşunun çocuğunu görünce sev, okşa, mahallenin yaşlılarını ağırla ve onlara hürmet et.
İkiyüzlülük etme ve ikiyüzlülerden uzak ol. Yedi başlı ejderhadan korkma, ama, hep evet diyen yaltakçılardan kork. Çünkü, onun söz götürüp getirmekle, bir anda yırttığını, sen bir yılda dikemezsin.

Mehmet Ali Demirbaş
02 Haziran 2007 Cumartesi
Türkiye Gazetesi


2 Haziran 2007 Cumartesi

Tsunami Sonrası

Nafile farz ile mukayese edilmez

Nafile farz ile mukayese edilmez

Sual: İş yerinde bazı namazları kılamadığım için bir hocaya ne yapacağımı sordum. O da, (Nafile namaz, kılınmamış farzların yerine geçer. Akşam eve gidince o kadar nafile kılarsın. Yahut daha önce nafile kılmış isen, bu nafileler farza sayılır) dedi. O zaman bir gece bir haftalık nafile kılsam, bir hafta hiç namaz kılmasam bir sakıncası olur mu?

CEVAP Çok yanlış. Namazı, zaruretsiz kazaya bırakmak haramdır. Namazı kazaya bıraktığı için tevbe etmek ve kaza borçlarını ödemek farzdır. Milyon rekat nafile namaz, iki rekat farzın yerine geçmez. Milyonlarla nafile sadaka, bir lira zekat borcunu ödeyemez. Ömür boyu nafile oruç tutan, Ramazan ayındaki bir günlük farz orucun yerine geçmez. Bin kere umreye gidilse bir farz hac yerine geçmez.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:Zekat niyeti ile fakire bir altın vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevaptır. Çünkü zekat vermek, farzı yapmaktır. Sadakalar ise, nafile ibadettir. Farz ibadetin yanında nafile ibadetlerin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında, damla bile değildir. Şeytan aldatarak, kazaları kıldırtmayıp ve zekat verdirmeyip, nafileleri güzel gösteriyor. (3/17)

İnsanı Allahü teâlânın rızasına kavuşturacak işler, farzlar ve nafilelerdir. Farzların yanında nafilelerin hiç kıymeti yoktur. Bir farzı vaktinde yapmak, bin yıl nafile ibadetten daha çok faydalıdır. Hangi nafile olursa olsun, ne kadar halis niyetle yapılırsa yapılsın hepsi böyledir. Hatta farzları yaparken, bu farzın sünnetlerinden bir sünneti, hatta bir edebi gözetmek de böyle çok faydalıdır. (1/29)

Bir hadis-i şerifte, (Allah’ın bir kulunu sevmemesi, onun faydasız şeylerle uğraşmasından anlaşılır) buyuruluyor. Bir farzı yapmayıp, bir nafile ibadeti yapmak da, boşuna uğraşmaktır. (1/123)

Nafilenin kıymeti, farzın yanında hiç gibidir, okyanus yanında bir damla gibi bile değildir. Sünnet de farzın yanında okyanus yanındaki bir damla su gibidir. (1/260)

Büyük fıkıh âlimi seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri, Dürr-ül-muhtar haşiyesinde buyuruyor ki:

(Farzdan bir şey noksan yapılırsa, nafile namazlarla tamamlanır) hadis-i şerifi de nafilelerin farzlardaki kusurları tamamlayacağını bildirmektedir.(Tahtavi)

(Tamam yapılmamış olan namaz, zekat ve başka farzlar, nafilelerle tamamlanır) hadis-i şerifini İbni Âbidin hazretleri şöyle açıklıyor: İmam-ı Beyheki, "Bu hadis-i şerif, yapılmış olan farzlar içindeki sünnetler noksan kalırsa, nafilelerin bunları tamamlayacağını bildirmektedir. Yoksa yapılmamış farzların yerine nafilelerin geçeceğini bildirmiyor" dedi. Şu halde, nafileler, terkedilmiş olan farzları değil, noksan olarak kılınan namazlardaki kusurları tamamlar. (Redd-ül muhtar)

İnsan kusursuz iş yapamaz. Nafileler farzlarda olan kusurları tamamlar. Kurtuluş ise, farzları noksansız yapmaktadır. Kaza namazını geciktirmek büyük günah olur. Kaza geciktikçe; günahlar katlanarak artar, sayılamayacak kadar çoğalır. Hadis-i şerifte, (Bir farz namazı özürsüz kılmayan, 80 hukbe Cehennemde kalacaktır) buyuruluyor. (Tergib-üs salât)

Farz namazları kazaya bırakmak büyük günahtır. Kaza etmeye gücü varken kaza etmezse, ayrıca büyük bir günah daha işlemiş olur. (Kebair ve segair)

Müslim'deki bir hadis-i şerifte, (Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece [teheccüd] namazıdır) buyuruldu. Bir kimse, ömründe hiç teheccüd kılmasa, ahirette hiçbir ceza verilmez. Çünkü nafiledir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Farz namaz borcu olanın, nafilesi kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire, Fütuh-ul-gayb, Zahire-i Fıkh]

Sual: Gündüz işte çalıştığım için öğle ile ikindiyi kılamıyor, akşam eve gelince kaza ediyordum. Bir arkadaş, (Nafileler farzı tamamlar, gece evde 8 rekat nafile kılınca, öğle ile ikindi kılınmış olur) diyor. Kaza kılmayıp nafile mi kılmalıyım?

CEVAP (Çalıştığım için öğle ile ikindiyi kılamıyorum) demek beynamaz özrü, yani sudan bahane olur, geçersiz bir gerekçedir. Dini bir özür olmadan namazı bırakmak çok büyük günahtır, içki içmekten ve diğer bütün günahlardan daha büyüktür. İş namaza mani olmaz veya olmamalıdır. Tuvalette olsun namazı kılmalıdır. Gerekirse iki namazı [öğle ile ikindiyi] cem edip, yani birleştirip bir vakitte kılınabilir. Namazı kazaya bırakmamak için cem etmek geçerli bir özürdür.Öğle paydosunda, öğle ile ikindi 8-10 dakikada kılınabilir. Namaz için bu kadar zaman ayırmamak bir Müslümana yakışmaz.

Eğer bir özürle namaz kılınamazsa, muhakkak kaza edilmelidir. Milyon rekat nafile namaz kılınsa, iki rekat farz yerine geçmez. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(Farz ibadetin yanında nafile ibadetin hiç kıymeti yoktur, deniz yanında damla bile değildir. Sünnetlerin farzlar yanındaki kıymeti de, deniz yanında bir damla su gibi bile değildir. Melun şeytan, müminleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor, nafileyi teşvik ediyor. Halbuki bir altın zekat vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevaptır.) [1/29, 3/17]

Dikkat edilmişse, (Nafile, farzın yanında denizde damladır) denmiyor, (damla bile değildir) deniyor, (hiç kıymeti yok) deniyor. Onun için farz ile nafile, hatta sünnet ile nafile asla mukayese edilemez. Ömür boyu nafile namaz kılınsa iki rekat farz namaz yerine geçmez. Şunu bunu değil, hakiki İslam âlimlerinin kitaplarını ölçü almalıdır.

Kaynak: dinimizislam.com

Karıncalardan Kurtulmak



Karıncalar Aslında zararlı değillerdir, Ama bazen o kadar çoğalırlarki onların varlığı bizi rahatsız eder. Birde bakarsınız Mutfağınızı, evinizin heryerini sarmışlar. İşte bu noktada sizler onlardan kurtulmanın yollarını ararsınız. Karıncaları kovmayı, yok etmeyi, öldürmeyi düşünürsünüz. Ama nafile......onlar yinede gelirler.


Karıncalardan Nasıl Kurtulurum ?
Karıncaları öldürmeye gerek yoktur, karıncalardan kurtulmak istiyorsanız. Karınca ilacı aramanızda gerekli değildir. Karıncalardan nasıl Kurtulurum Diyorsanız, Karıncalardan kurtulmanın tek yolu "Talk Pudra" ( Bebek Pudrası ) kullanmaktır. Talk pudrayı karıncaların evinize yada mutfağınıza girdiği yerlere serperseniz, Karıncalar sür'atle o ortamı terkederler.

Şuna da belirteyim, evdeki yemek artıklarını ve karıncaları cezbeden unsurları yok etmediğiniz
sürece karıncalar gelmeye devam ederler.

Dikkatle belitmeliyim ki burada amaç karıncaları öldürmek değil, karıncaları evinizden kovalamaktır. Doğadaki dengeyi bozmanın anlamı yok. Ülkemizde meydana gelen kene vakaları sonrasında karıncaların kene'leri durdurduğu/yok ettiği ispatlandı.

bu konu ile alakalı linke bakmanızı tavsiye ederim
Not: Karıncalardan Kurtulmak için Dua Yoktur.

25 Mayıs 2007 Cuma

Parmak emme ve kekemelik

Parmak emen bebek
PARMAK EMME :
Parmak emme nasıl bir davranıştır?
Parmak emme zararsız bir davranıştır ve gelişmenin doğal bir parçasıdır Gerilimi azaltır. Ancak 5 - 6 yaşlarından sonra parmakemme davranışı rahatsız edici şekilde ve sürekli devam ediyorsa sorun oluşturabilir.
Çocuk parmağını ne zaman emer?
Genellikle 3 - 4 aylardan sonra, beslenmeyi izleyen saatlerde başlar. Çocuklar uykuya dalarken, acıkınca, korkunca, beslenmeden sonra, sıkıntıda olduklarında, anneden ayrıldıkları zamanlarda parmak emerler. Parmak emme dişleri etkilemez. Beslenme ile ilişkili değildir. Aşırı koruyuculuk, çocuktan beklenti, ilgisizlik ve sevgisizlik buna neden olabilir. Burada önemli olan gerileme belirtisi olan bu alışkanlığın etkenleri anne baba tarafından keşfedilerek ortadan kaldırılabilir.
Parmak emen bir çocuğa nasıl yaklaşılır?
-Bu durum sorun haline getirilmemeli.
-Aile bu davranış karşısında sakin olmalı.
-Çocuğun meme veya biberonu istediği kadar emmesine izin verilmeli.
-Çocuk 2_3 yaşında ve parmağını bir sorunla karşılaştığında emiyorsa, üzerinde durulmamalı.
-Çocuk büyüdükten sonra hala parmak emmede ısrar ediyorsa, tehdit etmek, yanlış olduğunu söylemek, parmağına acı sürerekyasaklamak, ödüllendirmek veya utandırmak bu davranışın kalıcı olmasına neden olabilir.
Yapılması gerekenler nelerdir?
-Güven duygusu geliştirilmeye çalışmak.
-Dikkatini başka yöne çekmek.
-Bireysel ve grup oyunlarına katılmasını sağlamak.
-Başka yollardan doyum sağlanmasına çalışmak
-İlk yaş içinde zararlı bir davranış olmadığını unutmamak.


KEKEMELİK :
Ses, hece ve sözcüklerin tekrarı, uzatılması ve konuşmanın akışını kesen duraklamalar şeklinde görülen konuşma bozukluğudur.Bozukluğun şiddeti kişinin içinde bulunduğu duruma göre değişir. Sınav, korku, endişe yaratan ortamlar, çekinilen kişilerle konuşma zorunluluğudurumlarında ortaya çıkar.
Çocukların 2 - 3,5 yaşlar arasında kekelemesi normaldir. Bu durum kendini ifade etmede kelime darağacındaki yetersizlikten kaynaklanır.
Kekemelik hangi durumlarda görülür?
-Sıkıntı yaratan durumlarda.
-Ailenin diğer bireylerinde kekemelik varsa.
-Korku yaratan durumlarda ( köpek havlaması, doktora gitme, hastaneye yatma, bir yere kapatma, dövme gibi).
-Baskılı tuvalet eğitimi.
-Çocuğun kendi gereksinimlerini bağımsızca karşılamasına izin vermeme durumunda.
-Arkadaş seçimine karşılığında.
-Güzel konuşma konusunda uyarıldığında.
-Yaşının üzerinde düzenlilik ve olgunluk beklendiğinde.
-Aşırı eleştirildiğinde.
Ailenin yaklaşımı nasıl olmalıdır?
-Çocuğun konuşmasının sık sık düzeltilmemesi.
-Çocuğa kekeleyecek konusunun hissettirilmemesi.
-İlgi ve sevgi gösterilmesi ve bunun aşırı olmaması.
-Düzgün, kibar, "efendim" li, "lütfen" i konuşmasının istenilmemesi.
-Aşırı kuralcı ve denetimci tutumun gevşetilmesi.
-Çocukta yetersizlik duygusu gelişmesinin önlenmesi (alay etme, utandırma).
-Çocuğun konuşması üzerinde odaklanılmaması.
-Çocuğun zaman zaman sevdiği akrabalarının yanına gitmesine izin verilmesi.
-Çocuğun beslenme ve uykusuna dikkat edilmesi.
-Çocuk okula gidiyor ise öğretmeni ile bu konumda işbirliği yapılması.

Kekemelikten kurtulmak için

Muğla Taraflarında yetişen Gunnuk Ağacının sakızının ( Günnük sakızı Denir ) günde 1-2 tane çiğnendiğinde kekemeliğe faydalı olduğu, Hatta Unutkanlık ve Alzheimer hastalığının ileremesini durdurmak içinde kullanıldığı eski aktar kitaplarında yazılır.

Parmak Emen Çocuklar


           Bizim çocuk 3.sınıfa gitmesine rağmen hala "parmağını emiyor" diyordu; Annesi. Sekiz yaşına girdi bu sebepten dolayı endişeleniyoruz. Acaba "Parmak emmeyi" durdurmak için ne yapabiliriz. Çocuk doktorlarınada gittik ama......  şeklinde yüzlerce benzer endişeyi duyabiliriz.
 Asıl soru aslında "Parmak emmek normal" midir?  Neden parmak emilir ? diye akla gelir. Bir çok uzman ve çocuk doktoru belli bir yaşa kadar parmak emmenin uygun olduğunu hatta bebek ve çocukların tarif edilemez bir eğlence içine girdiklerini ifade ederler. 5 yaşına gelmiş olan bebek yada çocukların birçoğunun bu parmak emmek alışkanlığını kendiliğinden bıraktığı gerçeği anne ve babalara söylensede onların bu endişelenmeleri normaldir.
Yaşamının ilk aylarında bebekler, öncelikle acıktığında ama asıl önemlisi  duygusal sorunlar,sıkıntı, ilgisizlik ve korku sebebi ile bu davranışın içine girerler. Elbette bu durum her duygusal sorun sahibinin parmak emeceği anlamına gelmez. Bazılarında Kulak memesini yada saçlarını ellemek gibi farklı davranış biçimleride görülebilir.
Uzun süren parmak emme eylemlerinde diş ve damak yapılarında bozukluklar ile beraber, konuşma zorlukları dil ucu ile söylenen kelimeleri söylemede sorun, Buruşuk ve çatlak ciltler, tırnak enfeksiyonları görülebilen fiziksel sorunlardır.
Bebeklikten çocukluğa doğru devam ederken, parmak emmeyi sürdüren çocuklar. Söyleneni anlıyor ve Halini anlatabilir duruma geldiğinde. Ona "Parmağını emmeyi" bırakmasını söylemenin bir yararı olmadığı, akside bu davranışı ile eğlenen hatta mutlu olan çocuğun, inat ederek davam ettiği Anne ve babalar tarafından ifade edilmektedir.
Parmak emmeyi bıraktırmak, çocuklara ilgi göstermek ve onlarla daha fazla vakit geçirerek mümkün olabilir. Bunun için sağlam bir sabır ve özveri gerekir. Parmağını emdiğinden dolayı çocuğa hakaret etmek, dalga geçmek hatta ceza vermek, çocuğu farklı davranış biçimlerine itebilir
Uyku esnasında Emilen parmağa eldiven vb şeyler takmak, viks sürmek, parfüm- kolonya sürmek parmak emmekten kurtulmak için en son çare olmalıdır. Tüm bunlardan sonra hala bir ilerleme göstermeyen çocuklarda derin depresif sorunların ortaya çıkmasını engellemek için bir psikoloğa danışmak gerekir.

17 Mayıs 2007 Perşembe

Besin Değerleri - kalori cetveli

Yaşamımızı sürdürmek için Besinlere İhtiyaç duyarız.Mutlak Gerekli olan Makro besinler ve Belli bir dengede tutmamız gereken mikro besinler. İşte bu Noktada Kalori cetveline ihtiyaç duyarız. Kalori cetveli ve Gıdaların besin değerleri Bize Hangi gıdayı ne kadar ve ne ölçüde tüketmemiz gerektiği hakkında bilgi verir.
Yediğimiz Gıdaların Besin Değerlerine dikkat ediyormuyuz ?
Sebze ve Meyvelerde ne kadar kalori var ?
Yedikleriniz kaç kalori? Bu soruların cevaplarını ve Bazı besinlerin kalori değerlerini kalori cetveli ile kolayca öğrenin.
Besin degerleri
besin degerleri




Sebzeler


domates 1 adet 14 Kalori

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Rating , 10 out of 10 based on 250 ratings